Aşk Yazmak… Aşk İle Yazmak…

AŞK’ı tendedir sanırdım
AŞK görülen tende değil, görülmeyen canda imiş
Hasret ile yandım, cefayı zevk edindim
Yaradan’a, yandırana hamdolsun

Yaşamın mor heceleri kapatıyor sayfalarını… Devamını var saymak girdaplı bir yolun sonunu ummak gibi bir hayal tufanı olmalı… Ama seviyorum tufanları, kasırgaları… Sürükledikleri yerlerde savrulup, kendimden vazgeçmeyi… Her yok oluşta yeni bir ben olmayı… AŞK olmayı… AŞK’ı yazmayı…
Günü donduruyorum… Saatli Maarif Takvimi’nin yapraklarını geri çevirip, aklıma takılan birkaç cümle ile yarım kalmış hikâyelerin nasılını sorguluyorum… Hatta her birine kendimce yarım yamalak sonlar yazıyorum… Son gibi kokmuyor kelimelerin nefesi… Her bir öykünün içine AŞK katıyorum… AŞK’ın başlangıcına ben son oluyorum…
Tavanda sallanan ampuller yanıyor birer birer… Uzandığı yatağı hissedemeyecek kadar kendinden geçmiş genç bir adam anlatıyor AŞK’ını… Sayıklarken sevdiği kadının ismini, AŞK’ı uğruna göğsünden alacağı bıçak darbelerinin henüz farkında değil… Hatta bilmiyor yıllar sonra bir kır bahçesinde, tahta bir iskemle üzerinde, sıradan bir kadına -içinden “Kim bu kadın?” diye geçirdiği o sıradan kadına- hikâyesini anlatırken artık kabuk bağlamış olan yarasından çıkarttığı bıçağı saplayacağını…
Hayat belki de silsilelerle sürdürüyor hikâyelerini… O kadınsa düzeni bozma meraklısı… Bu yüzden o bıçak saplandığı yerde duruyor hâlâ… Masalın sonuna nokta koyma heveslisi de diyebiliriz… Ve başlıyor yarım kalmış bütün hikâyelere son yazmaya…
AŞK’a bir son yazacağını sanarak!
Hâlâ yazıldığı zaman diliminde bekliyor sekizinci kattaki evinin penceresinin camına alnını dayayıp, gelişi güzel park edilen araçların olduğu K caddesine bakan adam! Ve bu bekleyiş canını yakıyor -sıradan- başka bir kadının… Tıpkı ‘Bir kadının gözlerinden sürmesini çalabilecek kadar!’ kadınları tanıdığını iddia eden bir diğeri gibi başka neleri bildiğini, o adamın, ‘Yalnızca kendini değiştirerek tüm dünyayı nasıl değiştireceğini!’ merak edip duruyor…
Sadece bu kadarla kalmıyor yarım hikâyeler… Sorular soruları doğuruyor ardı sıra… Ne çok yaşanmamış hikâye kalıyor geriye…
Ve ne türlü yaşamlar yaşatıp, ne sonlar yazıyorum ben onlara… Her birinin içine AŞK katıyorum… İllâki… AŞK olmazsa olmazı hayatın… AŞK ile tamamlanıyor eksikler…
“AŞK’a dair” türlü halleri serdim masama… Masum, bencil, çıldırmış, suskun ve nihayetinde tevekküle ulaşmış aşamalarını yazdım birer birer… Aslında bu kadarcık madde ile sıkıştırılmış olmak bir anı bir anına uymayan AŞK’ın hoşuna gitmedi tabii… Ağladı, zırladı ve sonunda yetinmek zorunda olduğunu kabullendi… Çünkü biliyordu AŞK’ın sonu yoktu…
Hamdı, pişti, yandı ama olmadı… Olamadı…
Tek başına AŞK, AŞK bile olamadı…
Ve anladı ki paylaştıkça anlam kazanacaktı.
İşte bu yüzdendir “AŞK’a dair” yazılan şiirler, mektuplar, nice yazılar ve hikâyeler… Bu yüzdendir paylaştığımız duygular. Satırlara, notalara dökülmüş sevda damlaları ve aşk ile yaratılmış her canda aşk ile soluk alıp vermek…
Bu yüzdendir bir sevgiliyi beklemek. Üstelik hiç gelmeyeceğini bile bile, onun gelmeme ihtimaline bile aşık olmak… “Ben zaten senin gelmeyişine sevdalıyım…”demek.
Bu yüzdendir aşkın hırçınlığı… Belki de “Kal…”diyememekten…

AŞK ile yol almanız dileğiyle.

AŞK’ı tendedir sanırdım
AŞK görülen tende değil, görülmeyen canda imiş
Hasret ile yandım, cefayı zevk edindim
Yaradan’a, yandırana hamdolsun

Yaşamın mor heceleri kapatıyor sayfalarını… Devamını var saymak girdaplı bir yolun sonunu ummak gibi bir hayal tufanı olmalı… Ama seviyorum tufanları, kasırgaları… Sürükledikleri yerlerde savrulup, kendimden vazgeçmeyi… Her yok oluşta yeni bir ben olmayı… AŞK olmayı… AŞK’ı yazmayı…
Günü donduruyorum… Saatli Maarif Takvimi’nin yapraklarını geri çevirip, aklıma takılan birkaç cümle ile yarım kalmış hikâyelerin nasılını sorguluyorum… Hatta her birine kendimce yarım yamalak sonlar yazıyorum… Son gibi kokmuyor kelimelerin nefesi… Her bir öykünün içine AŞK katıyorum… AŞK’ın başlangıcına ben son oluyorum…
Tavanda sallanan ampuller yanıyor birer birer… Uzandığı yatağı hissedemeyecek kadar kendinden geçmiş genç bir adam anlatıyor AŞK’ını… Sayıklarken sevdiği kadının ismini, AŞK’ı uğruna göğsünden alacağı bıçak darbelerinin henüz farkında değil… Hatta bilmiyor yıllar sonra bir kır bahçesinde, tahta bir iskemle üzerinde, sıradan bir kadına -içinden “Kim bu kadın?” diye geçirdiği o sıradan kadına- hikâyesini anlatırken artık kabuk bağlamış olan yarasından çıkarttığı bıçağı saplayacağını…
Hayat belki de silsilelerle sürdürüyor hikâyelerini… O kadınsa düzeni bozma meraklısı… Bu yüzden o bıçak saplandığı yerde duruyor hâlâ… Masalın sonuna nokta koyma heveslisi de diyebiliriz… Ve başlıyor yarım kalmış bütün hikâyelere son yazmaya…
AŞK’a bir son yazacağını sanarak!
Hâlâ yazıldığı zaman diliminde bekliyor sekizinci kattaki evinin penceresinin camına alnını dayayıp, gelişi güzel park edilen araçların olduğu K caddesine bakan adam! Ve bu bekleyiş canını yakıyor -sıradan- başka bir kadının… Tıpkı ‘Bir kadının gözlerinden sürmesini çalabilecek kadar!’ kadınları tanıdığını iddia eden bir diğeri gibi başka neleri bildiğini, o adamın, ‘Yalnızca kendini değiştirerek tüm dünyayı nasıl değiştireceğini!’ merak edip duruyor…
Sadece bu kadarla kalmıyor yarım hikâyeler… Sorular soruları doğuruyor ardı sıra… Ne çok yaşanmamış hikâye kalıyor geriye…
Ve ne türlü yaşamlar yaşatıp, ne sonlar yazıyorum ben onlara… Her birinin içine AŞK katıyorum… İllâki… AŞK olmazsa olmazı hayatın… AŞK ile tamamlanıyor eksikler…
“AŞK’a dair” türlü halleri serdim masama… Masum, bencil, çıldırmış, suskun ve nihayetinde tevekküle ulaşmış aşamalarını yazdım birer birer… Aslında bu kadarcık madde ile sıkıştırılmış olmak bir anı bir anına uymayan AŞK’ın hoşuna gitmedi tabii… Ağladı, zırladı ve sonunda yetinmek zorunda olduğunu kabullendi… Çünkü biliyordu AŞK’ın sonu yoktu…
Hamdı, pişti, yandı ama olmadı… Olamadı…
Tek başına AŞK, AŞK bile olamadı…
Ve anladı ki paylaştıkça anlam kazanacaktı.
İşte bu yüzdendir “AŞK’a dair” yazılan şiirler, mektuplar, nice yazılar ve hikâyeler… Bu yüzdendir paylaştığımız duygular. Satırlara, notalara dökülmüş sevda damlaları ve aşk ile yaratılmış her canda aşk ile soluk alıp vermek…
Bu yüzdendir bir sevgiliyi beklemek. Üstelik hiç gelmeyeceğini bile bile, onun gelmeme ihtimaline bile aşık olmak… “Ben zaten senin gelmeyişine sevdalıyım…”demek.
Bu yüzdendir aşkın hırçınlığı… Belki de “Kal…”diyememekten…

AŞK ile yol almanız dileğiyle.

Yazar Hakkında

Nalan Güven

Soru sormayı bıraktım kendime Neden, niçin, nasıl... Bilmiyorum ötesini Ansızın kaçıp gideceğim bir gün geldiğim gibi Gideceğim gitmesine ama kim diyecek bana sen gibi "Canımın içi..."

İlgili